Moğollar büyük erkek kardeşlerine aka, küçük erkek kardeşlerine de ini diye hitap ediyorlardı. İni, Orhon yazıtlarında geçer ve Bilge Kağan Kül Tigin’den daima “İnim Köl Tigin” diye söz eder. Buna göre Moğollar’ın ini sözünü Türkler’den aldıkları söylenebilir. Fakat ini sözünü alırken eçiyi almamaları dikkat çekmektedir. Cengiz Han hânedanı arasında, Moğol devrinde aka ve ini sık sık kullanılırdı. Bununla hânedan mensupları arasında küçüklerin büyüklere itaati dile getirilir ve birlik şuurunun yaşatılmasına çalışılırdı. Çağatay, Özbek ve diğer kavimlerin dilinde aka ve daha ziyade onun sadalı şekli ile ağa, kolayca eçi veya içinin yerini aldı. Anadolu’da ise aka, daha XIII. yüzyıldan itibaren ağa şeklinde yazılmış ve başlangıçta şeref unvanı olarak kullanılmıştır. Nitekim Sultan Veled Anadolu’daki Moğol valilerinden Samagar Noyan için yazdığı manzumede ondan “Samagar Ağa” diye söz eder (bk. Dîvân-ı Sultan Veled, s. 306). XIV. yüzyılın birinci yarısında da ağanın Moğol beyleri arasında unvan olarak kullanıldığı görülür. Anadolu’da bu unvanı taşıyanların en ünlüleri de yine Moğol asıllı idiler. XIV ve XV. yüzyıllarda kardeşler arasındaki yaş durumu ulu karındaş ve kiçi karındaş kelimeleriyle ifade edilmiştir.
Ağa daha sonra “ağabey” mânasında kullanılmaya başlanmış ve zamanla her yerde eçinin yerini almıştır. Dede Korkut destanlarında hem büyük kardeş hem de dolayısıyla “büyük ve muhterem bey” mânasında kullanılan ağa, günümüzde de Anadolu’da köy ve kasabalarda “kardeş” mânasında kullanılmaktadır. Edebî Türkçe’de ağanın bey kelimesi de ilâve edilerek ağabey şeklinde kullanıldığı mâlumdur; fakat bu, çok defa başka şekilde telaffuz edilir. Eçiye gelince, eçi ve içi şekillerinde “büyük kardeş, amca”, hatta diğer bazı mânalarda olmak üzere, Anadolu’nun bazı yörelerinde hâlâ kullanılmaktadır.
Selçuklular devrinde, “baba” mânasındaki ata ile beg kelimelerinden meydana gelen atabegin büyük bir memuriyet ve hatta bazı hallerde hükümdarlık unvanı olduğu bilinmektedir. Fakat eçinin unvan olarak kullanıldığına dair hiçbir delile sahip değiliz. Moğollar’ın aka kelimesi ise daha “kaanlar” devrinden itibaren bir unvan şeklinde kullanıldı. Çeşitli kaynaklardan da anlaşılacağı üzere aka, daha ziyade asil soydan olmayan, fakat hizmetleri sayesinde mühim mevkilere yükselen itibarlı, saygı duyulan devlet adamlarına verilen bir unvandı. Bu unvan, İlhanlılar’dan sonra da genellikle noyanlar ve beyler zümresine mensup olmayan devlet adamları tarafından kullanıldığı gibi, Moğol asilzade zümresine mensup noyanlar aka unvanı ile de anılmışlardır. Bu husus şüphesiz, akanın “itibarı yüksek, saygıdeğer” şeklinde bir mâna kazanmış olması ile ilgilidir.
Timurlular’da ise akanın muteber, saygıdeğer ve kudretli şahıslara unvan olarak verildiğine dair misallere rastlanmaz. Buna karşılık Timurlu kaynaklarında bu kelime daha çok ağa şeklinde yazılmakta ve asil kadınlara unvan şeklinde verilmektedir. Ancak kadınlar tarafından kullanılan ağa unvanı begim (begüm) ve hanım (hanum) gibi devam etmeyip Timurlular’dan sonra -hiç değilse İran’da- kullanılmamıştır. Diğer taraftan akanın Timurlular’dan çok önce, nâdir de olsa kadınların unvanı olarak taşındığını biliyoruz.
Akkoyunlular’da da beg zümresine mensup olmayan görevlilerin aka unvanını taşıdıkları görülüyor. Akkoyunlular’ın bu unvanı, şimdi İran’da olduğu gibi, ağa şeklinde telaffuz etmiş olmaları pek muhtemeldir. Akkoyunlular’da bu unvanı taşıyanlar darugalık, nökerlik ve tavacılık gibi işlerde kullanılmışlardır. Aka ilk defa bu devirde bir memuriyet unvanı şeklinde kullanılmıştır ki bu memuriyet de eşik ağalığı idi. Akkoyunlular’da eşik ağası, bilhassa hükümdarın huzuruna kabul edilme işine nezaret eden büyük memura denilirdi.
Türk ve Moğol devlet teşkilâtı geleneklerini kuvvetle devam ettiren Safevîler’de aka -ağa şeklinde telaffuz edilerek- en başta oymakların ileri gelenlerini ve büyüklerini ifade ederdi. Ayrıca, İstanbul’a gönderilen bazı elçilerin, avcıbaşıların ve darugaların da bu unvanı taşıdıkları görülür. Diğer taraftan, “hâce-serâ” denilen saraydaki hadımların aynı unvanla anıldıkları da bilinmektedir. Bu hadım ağaları şahların hususi hizmetlerini gördükleri gibi, hazineye, silâhhâneye, köşk ve kasırlara da nezaret ederlerdi. Bunlardan başka Safevîler’de “eşik akası başı”ları ile Şah Abbas’tan itibaren de “kullar akası” görülür. Ancak Safevîler’de eşik akası başıları beg, hatta bazan han, kullar akası ise daima han unvanını taşırdı. Safevîler’den sonra, bilhassa Kaçarlar devrinde aka unvanı mülkî memurlar tarafından da taşınmıştır. Bunun neticesinde aka (ağa) Türkçe’deki bey (= bay) karşılığında bir mâna kazanmıştır. Günümüzde Farsça’da aka bu anlamda kullanılmaktadır.
Ağa kelimesine, pek tabii olarak Mısır’da yazılmış Türk diline ait eserlerde ve ilk devir Memlük kaynaklarında rastlanmaz. Bu söz, ağa şeklinde son devir kaynaklarında görülür. Hatta ini kelimesine de yine bu kaynaklarda tesadüf edilir. Bunların Arapça çoğul şekilleri olan ağavât (büyük kardeşler), iniyât (küçük kardeşler) sözlerine daha sıkça rastlanır. Bu kaynaklardan elde edilen kayıtlara göre, ocaktaki yaşça ve kıdemce ileride olan memlüklere -ininin zıddı olarak- genç memlükleri yetiştiren muallimlere, sultanın hizmetindeki tecrübeli memlüklere ve hatta bizzat asker olarak vazife görmekte olan memlüklere ağa ve ağavât denilmekte idi.
Anadolu’da ilk önce unvan olarak Moğollar tarafından kullanılan ağa kelimesini Türkmen beyleri de onlardan alarak kullandılar. Lâçin Ağa ile Sungur Ağa’nın Karamanoğlu II. Mehmed Bey’in emîrlerinden olduğu bilinmektedir. Ali Ağa da Erzincan hâkimi Mutahharten’in büyük emîrlerinden biri idi. Germiyanoğlu Süleyman Şah’ın sofracıbaşısı olan Paşacuk Ağa, daha sonra Osmanlı hizmetine alınmıştı (bk. Âşıkpaşazâde, s. 131). I. Murad devrinde Osmanlı emîrleri arasında Aksungur Ağa görülür ki (bk. a.g.e., s. 130-131), onun Yeniçeri Ocağı’nın başı olması muhtemeldir. Hasan Ağa’nın ise Yıldırım Bayezid devrinde yeniçeri ağası olduğu kati olarak bilinmektedir. II. Murad devrindeki emîrler arasında birçok Özbek Ağa görüldüğü gibi, XIV ve XV. yüzyıllara ait mezar kitâbelerinde ağa unvanlı şahıslara sık sık rastlanmakta ve bunlardan mühim bir kısmının bilhassa XIV. yüzyıla ait olanlarının Moğol asıllı emîrlere ait olduğu anlaşılmaktadır.
Osmanlı Devleti teşkilâtının genişleme ve gelişmesi üzerine ağa, askerî teşkilâtta en çok kullanılan unvan haline geldi. Öyle ki, eyalet ve sancakların askerî valileri olan paşa ve beylerden sonra imparatorluğun askerî teşkilâtındaki bütün âmirler, saray teşkilâtındaki kuruluşların başında bulunanların ve hatta bazı mülkî reislerin bu unvanı taşıdıkları görülür. Ağa unvanını taşıyanların çok defa vazifeleri ile tarif edilmeleri de bu unvanın yaygın bir şekilde kullanılmasından ileri gelmiştir.
yorumlayın
Geri Bildirim: Ebru Sanatı Nedir, Nasıl Yapılır? – GELDİM, OKUDUM, BİLDİM – VENI, LEGI, SCIVI